Karar, Kararsızlık ve Beynin Üç Ortağı

Karar almak, geleceğe dair yaptığımız zihinsel bir yolculuktur. Aslında karar dediğimiz şey, zihnimizin sahneye koyduğu bir kurgudan ibarettir. Düşünceler kelimelere, kelimeler bir tiyatro sahnesine dönüşür. Düşünsel beyin bu sahneyi kurar; duygusal beyni davet eder ve ön koltuğa oturtur. Duygusal beyin bu sahnede kendini iyi hissettiğinde, düşüncelerimiz ve duygularımız uyum içinde hareket etmeye başlar. Ardından devreye bedensel beyin girer; yani ilkel beyin. Her iki ortağın ikna olduğu bu projeyi hayata geçirmek için harekete geçer.

Fakat bedensel beynin kendine has kuralları vardır. İlkel beyin, motivasyonu kısa süreli projelerde kolayca üretir. Ancak uzun süren, sonu görünmeyen ve temel ihtiyaçlarına doğrudan hizmet etmeyen kararları hızla reddeder. Çünkü onun tek derdi; enerjiyi tutmak, hayatta kalmak ve temel ihtiyaçları karşılamaktır: yemek, içmek, barınmak, güvenlik ve cinsellik. Bu ihtiyaçlara hizmet etmeyen hiçbir karar, uzun süre alışkanlığa dönüşemez.

Örneğin kilo vermek isteyen düşünsel beyin, ideal bir sahne yaratır: atletik bir beden, düzenli spor, sağlıklı bir yaşam… Amigdala bu sahneyi izlediğinde iyi hisseder ve destek verir. Bedensel beyin de bu heyecana kısa süreli eşlik eder; bir iki gün spor yapılır. Ancak sonuçları kontrol ettiğinde, bu davranışın onun amacına yani enerji korunmasına hizmet etmediğini fark eder. Açlık, enerji kaybı ve gereksiz tüketim… Böyle olunca bu kararın sürdürülebilirliği beden tarafından reddedilir ve karar zamanla kararsızlığa dönüşür.

Buna ek olarak, düşünsel beyin olumsuz komutları algılayamaz. "Tatlı yemeyeceğim" dediğimizde zihnin oluşturduğu sahne "tatlı" ile başlar. "Kırmızı fili düşünme" dediğimizde kırmızı fil belirir. Böylece olumsuzdan kaçınma niyeti, olumlu bir hedefmiş gibi kurgulanır. Bu durum yanlış haritaların güçlenmesine neden olur.

Bu nedenle "artık bu kadar yemek yemeyeceğim" demek, beden için anlamsızdır. Duygusal beyin kendini kötü hissettiği için bunu söylese de düşünsel beyin olumsuzu silemediği için bunu "bu kadar yemek yiyeceğim" şeklinde bir haritaya dönüştürür. Tekrarlandığında bu yol asfalt gibi kalınlaşır; davranış otomatikleşir.

Asıl İhtiyaç: Yeni Bir Harita

Asıl ihtiyaç, düşünsel beynin yeni bir harita kurabilmesine destek olmaktır.

  • "Nasıl yemek yemek istiyorum?"
  • "Bedenimle nasıl bir ilişki kurmak istiyorum?"

Bu sorular sahneyi yeniden kurar. Sağlıklı beslenmek, ideal kiloda yaşamak, düzenli ama bedeni zorlamayan egzersizler yapmak… Böyle hedefler hem duygusal beyne iyi gelir hem de bedensel beyin tarafından desteklenir. Çünkü bedensel beyne göre bu hedefler daha uzun yaşamak, daha yüksek üreme başarısı ve daha güçlü bir hayatta kalma olasılığı sunar.

Beden kısa süreli projelere daha kolay kaynak ayırır. Uykusuz kalmak, yorulmak, kısa süreli bir çabayı tolere etmek onun için mümkündür. Ancak uzun süreli, belirsiz ve enerji tüketimi yüksek projeler için aynı desteği vermez. Bu yüzden küçük alışkanlıklar en doğru yöntemdir. Örneğin her gün 5 dakika yürümek, beden için minimal enerji kaybıdır. Bu davranış bir süre sonra otomatikleşir. Ama her gün 1 saat yürümek, enerji bütçesinde büyük bir delik açtığı için bedensel beyin bu projeyi reddeder.

Kararsızlık: Bir Alarm

Kararlar hayata geçmediğinde, düşünsel beyin zamanla özgüven kaybeder. Çünkü aldığı kararların iptal edilmesini kaldırmaz. Sahne kurulmuş ama oyun oynanmamışsa; utanç, çelişki ve suçluluk ortaya çıkar. Bu durum, yeni karar almayı zorlaştırır ve kararsızlık yerleşir. Oysa kararların işe yaramaması, değiştirme zamanının geldiğini gösterir. Öğrenme, hatayı deneyim olarak kabul ettiğimizde gerçekleşir. Aynı hatayı tekrarlıyorsak artık bu hata değil, tercihtir.

Kararsızlık aslında bir alarmdır: Yeni bir kurguya ihtiyaç var.

Çünkü süreç her zaman aynıdır:

  • Düşünsel beyin sahneyi kurar.
  • Duygusal beyin sahnede iyi hisseder.
  • Bedensel beyin harekete geçer.
  • Ve hareket ancak üç ortağın ortak kararıyla gerçekleşir.